Yeraltı Ekonomisi

  • Konuyu açan Konuyu açan dderya
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
Yeraltı ekonomisi, piyasa kanalı ile arz ve talebin oluştuğu ancak, sağlık, güvenlik, ahlâk vb. gibi nedenlerle üretim ve pazarlaması yasaklanmış veya sıkı denetim altına alınmış malların gizlice üretim ve/veya pazarlanması sonucu oluşan ekonomidir. Başka bir yaklaşıma göre; yeraltı ekonomisi faaliyetleri, devlet yönetiminde boşluğu dolduran, organize olmuş suç örgütleri aracılığı ile yürütülen yasadışı ancak çıkar sağlayan her türlü faaliyetlerdir. Gerek uluslararası, gerekse ulusal boyutlarda olsun, yeraltı ekonomisi faaliyetlerinin temel özellikleri örgütlü olması ve şiddet içermesidir. Bu nedenle yeraltı ekonomisi faaliyetleri dendiğinde akla ilk gelen mafyadır. Hatta yeraltı ekonomisi, "mafya ekonomisi" şeklinde de ifade edilmektedir.

Yeraltı ekonomisi faaliyetleri, organize olmuş suç örgütleri aracılığıyla yürütülür. Risk unsurunun yüksekliği nedeni ile kar marjları çok yüksek olan yeraltı ekonomisinde, faaliyetlerin yasalara aykırı olması arzı kısıtlar, buna karşılık talep inelastikdir. Bundan dolayı fiyatlar yüksek seviyelerde oluşmaktadır. Yeraltı ekonomisinde bir dizi bağımsız küçük ve orta büyüklükte birimin etkin olduğu, kriminalize olmayan kesime mal ve hizmet sağlayan rekabetçi sektör ile, bu rekabetçi sektöre mal ve hizmet satan ve uluslararası ilişkilere sahip yöneticilerin bulunduğu bir oligopol piyasa söz konusudur. Yeraltı ekonomisinde kar marjları çok yüksek ve çok karlı olduğundan, bu piyasaya giriş talebi de yüksektir. Ortaya çıkan rant paylaşım kavgası piyasa yöneticilerini zaman zaman çatışmaya iter. Böylesine bir rant paylaşımı mücadelesinde de, resmi güçleri yanına çekebilen taraf kârlı çıkmaktadır. Bunun anlamı, yeraltı ekonomisinde faaliyet gösterenler çok az da olsa bir kısım resmi makam mensupları ile beraber çalışır ve sağladıkları kârın bir bölümünü bu kişilere transfer e-der.

Suç örgütlen sahip oldukları büyük parasal güç sayesinde bir yandan sosyal, etnik ve kültürel farklılıkları istismar ederek toplumsal ve siyasal destek sağlarken, diğer yandan da devletin en üst kademelerine kadar etki alanlarını genişleterek, devlet eliyle kendi güçlerini artırmakta ve toplumsal bozulmalara neden olmaktadır.

Yeraltı ekonomisinin en önemli özelliği faaliyetlerin organize olmuş örgütler aracılığıyla yürütülmesidir. Bu nedenle her ülkede farklı şekilde isimlendirilse de (Kolombiya'da Madellin Kartel, Japonya'da Yakuza gibi) mafya olarak bilinen oluşum yeraltı ekonomisi faaliyetleri ile özdeşleşmiştir. Yeraltı ekonomisinin en önemli unsuru mafya; dünyada en büyük ekonomik güçler arasına girmiş, faaliyetleri ile ciro sıralamasında petrol, otomotiv, elekrik/elektronikten sonra dünyanın dördüncü sektörü haline gelmiştir. O halde mafya nedir?
 
Mafya Nedir? Mafya Kim

Mafya; yalın bir tanımla, sistemin açıklarını kolla-yarak, gerektiğinde güç kullanıp yasadışı yollardan maddi çıkar elde etmek için oluşturulan organize suç örgütüdür. Bir örgütün mafya sayılabilmesi için gerekli bazı unsurlar vardır. Buna göre mafya (Bkz. Nebiler 1995; Yücel 1997);

• Aralarında fonksiyonel iş bölümü olan elemanlardan oluşan hiyerarşik yapıda, içerisinde kendine özgü yaptırım sistemi olan bir örgütlenmedir. Emir dinlemez, çok güçlü veya çok zayıf olanlar ile polisçe bilinenler derhal pasifıze edilirler. Gizlilik temel esastır.

• Mafyanın çekirdeğinde yer alan kişiler ırk, dil, etnik veya diğer bağlarla kenetlenmiştir. Mafya üyeleri alt kültürde oluşan normlar ve bir tür yazılı olmayan hukuku takip ederler. Her üyenin gruba karşı sadakat borcu vardır.

• Her örgütte taktik ve stratejik planlama ile eylemsel görev paylaşımı vardır. Her üye iş bölümü gereği özel bir rol üstlenir ve görevinde (planlama veya icra) uzmanlaşmaktadır.

• Kural olarak suç işleyerek kazanç temin edilir ve suç işlemek süreklilik arzeder. Yasalarca yasaklanmış mal ve/veya hizmetlere ilişkin talepler karşılandığından uzmanlaşma önemlidir.

• Şiddet kullanımı veya kullanılacağına dair açık veya genellikle örtülü şekilde yöneltilen "tehditler" mafyanın temel özelliğidir. Bu yöntem tanıklara ve örgüt üyelerine karşı doğrudan veya dolaylı kontrol mekanizması olarak kullanılmaktadır.

• Gerek devlet memurları veya görevlileri, gerekse özel sektör yetkilileri ve görevlileri korkutularak, yolsuzluk yapar hale getirilmeye çalışılır. Bu nedenle emniyet, adalet, siyaset ve ekonomide yardımcı, koruyucu ve destekçi kişilerin mafya etrafında bir tampon oluşturmasına büyük çaba sarfedilir. Bu kişilerin yardımı olmaksızın mafya varlık gösteremez.

• Mafyanın amacı illegal veya legal faaliyetlerin yoğun bir şekilde yer aldığı bir ortam oluşturmaktır. Yasal alanda yürütülen faaliyetler illegal işleri kamufle etmeye yöneliktir. Bu nedenle birçok paravan firmalar kurulur.

• Karapara aklanır. Suç faaliyetlerinden sağlanan gelir, meşru fınans kuruluşlarına aktarılır. Böylece modern iletişim ve ulaşım araçlarını kullanarak, uluslararası sınır ve yasa tanımayan kayıtdışı bir ekonomi oluşturur.

Mafya girişimcidir, yayılmacıdır, faaliyet alanları tekelci piyasalardır ve çoğunlukla teknoloji yakından takip edilir. Mafyanın gücünü belirleyen unsur, üstünlük mücadelesinde her ne yolla olursa olsun zaferle çıkmasıdır. Bu nedenle mafya, sadece biçimsel bir örgütlenme değil, bir davranış tarzı, bir iktidar biçimidir ve mafyanın içerisinde kuralları belirlenmemiş bir rekabet vardır. Rekabetten başarılı çıkan hakimiyetini sağlamlaştırmak için soygun, nedensiz saldırı, esir alma, katliam gibi çeşitli yollara başvurur. Bütün bu faaliyetleri finanse edebilmek için kumar, tefecilik, haraç ve kaçakçılık faaliyetlerini tekelinde tutmaya çalışır. Son derece gaddar ve saldırgan olması nedeniyle rantın oluştuğu her sektörde bazen doğrudan, bazen paravan firmalar veya aracılar kullanarak, çoğunlukla şiddet unsurunu ön plana çıkararak faaliyet gösterir.
 
Mafyanın Gelişimi

Mafyanın tarihi ve gelişimi kısaca incelendiğinde bazı çarpıcı sonuçlar çıkar. Ortaçağ sonlarında Sicilya'da istilacı yönetimleri devirmeye yönelik gizli bir örgüt olarak ortaya çıkan mafyanın kökeni "mafıe" denen küçük silahlı gruplara dayanır. Bu gruplar mülklerinde oturmayan toprak sahiplerinin, adadaki otorite boşluğu nedeniyle haydutlara karşı topraklarını korumak için tuttukları adamlardan oluşmaktaydı. Bu grupların içindeki daha girişken ve zorba üyeler, 18. ve 19. yüzyıllarda toprak sahiplerine başkaldırarak toprak sahiplerinden ürünlerini korumanın karşılığı olarak haraç almaya başladılar. Mafya kültüründeki haraç uygulaması da böylece başlamış oldu. Sicilya'daki yabancı yönetimlerin despotik yapıları, ada halkının karmaşık törelere dayanan, mafyaya özgü adalet sistemine sığınmasına yol açmıştır. Böylece mafyanın arabuluculuk fonksiyonu oluşmuştur. Arabuluculuk fonksiyonu sadece uzlaşma sağlanamamış kişiler arasında değil, aynı zamanda yerel halk ve politikacılar arasında da gerçekleşmiştir. Mafya siyasilerle bağlar kurmuş, yerel halkı belli adaylara oy vermeye zorlamıştır. Bir müddet sonra ise kendi adaylarını önce yerel daha sonra ulusal meclise sokmuşlar, karşılığında da politik güç kazanmışlardır. Suç ve siyaset arasındaki bu yakın ilişki, kısa zamanda kamu kurumlarında rüşvet vs. yolsuzlukların yaygınlaşmasına neden olmuştur. 1900'lü yılların başlarında mafya aileleri kendi aralarında birleşerek, Sicilya'da ekonomik ve siyasal etkinliklerin çoğunu denetimlerine almışlardır

Mafyanın işleyişinin temelinde hiçbir koşulda adalet için resmi makamlara başvurmamak ve resmi makamlara yardımcı olmamak (suskunluk yasası) koşulu vardır. Bu koşulu yerine getirmeyenler veya ihlal e-denler mutlaka mafyanın misillemesi ile karşılaşırlar.

İtalya'nın faşist yönetimi, 1920'lerin başlarında geniş bir tutuklama kampanyası sonunda Mafya üyesi olarak suçlanan binlerce kişiyi uzun süreli hapis cezalarına çarptırarak örgüte ağır darbe indirmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ABD işgal yönetiminin birçok mafya üyesini serbest bırakması, örgütün yeniden canlanmasını sağlamıştır. Mafya; bu dönemde, Sicilya'dan Palermo'ya yönelerek sanayi, ticaret ve inşaat sektörlerine, ayrıca rüşvet, şantaj, haraç ve kaçakçılık işlerine girmiştir. 20. Yüzyılın başlarında Sicilya ve İtalya'dan göç eden gruplar içindeki mafya üyeleri, ABD ve Güney Amerika ülkelerinde benzer bir örgütlenmeye gitmişlerdir. ABD'de deki İtalyan süç örgütleri 1930'lara doğru İrlandalı, Yahudi ve diğer gangsterleri saf dışı bırakarak, yasadışı işlerin çoğunu ellerine geçirmişlerdir. 1933 'te içki yasağının kaldırılmasıyla, Amerikan mafyası kumar, sarı sendikacılık, dolandırıcılık, tefecilik, uyuşturucu kaçakçılığı ve fuhuş sektörüne girmiştir. Yasadışı yollardan kazanılan paralar otel, lokanta Ve eğlence yeri gibi alanlarda yatırıma dönüştürülmüştür (Ana Britannica).

Araştırmacıların ortak görüşü, II. Dünya Savaşı öncesi mafya tamamen bitirilmiş olabilirdi. Ancak mafya üyeleri, 1939'da hiçbir zaman hayal edemeyecekleri bir güce kavuşmuştur. II. Dünya Savaşı sırasında Sicilya'ya asker çıkarma işinin planlanması ve gerçekleştirilmesi, ABD Deniz Kuvvetlerine bağlı istihbarat birimlerinin Mafya ile kurduğu ilişkiler sayesinde gerçekleşmiş ve mafya, Amerikan işgal güçleriyle işbirliği yapmıştır. Bu işbirliği savaş sonrası dönemde de devam etmiştir. ".... savaştan hemen sonraki yıllarda Amerikan hükümetinin kapıldığı komünist yayılma korkusunun, CIA'yi 'Kızıllar'ın önünü kesebilecek her türlü güçle işbirliğine yöneltiğini açıklıyordu. Bu güçler arasında mafya ile Korsika suç dünyasıda vardı. CIA'in yükselttiği antikomunizm sancağı altında uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı, savaştan sonra toparlanıp işlerini yoluna koymuş ve kırk yıllık Soğuk Savaş döneminde de kaçakçılığı önemli ölçüde geliştirmişlerdi"(Booth 1996:211). Ayrıca Fransa ve İtalya'da CIA'in komünist sendikalar öncülüğünde gerçekleştirilen grevleri kırması ve sendikaları çökertmek üzere mafya ile işbirliği yaptığı bilinmektedir. Yine 1950 de rıhtım işçilerinin grevinden sonra Marsilya rıhtımı CIA ile işbirliği yapan mafyanın (Korsikalı gangster kardeşler Antonie ve Barthelemy Guerini) denetimine geçmiştir (Booth 1996).

Dünyanın hemen hemen her ülkesinde İtalya'daki mafya benzeri, kriminal sektörde faaliyet gösteren, suç örgütleri oluşmuştur. İkinci Dünya savaşını takip eden yıllarda özellikle Güney Amerika ve Ortadoğu'da, Meksika ve Küba'da birçok örgütlü suç grupları ortaya çıkmıştır. Çeşitli araştırmaların sonucunda, bu örgütlerin Sicilya'daki prototipe çok benzediği tespit edilmiştir. Ancak bu örgütler kimi ülkelerde çok etkili olurken, kimi ülkelerde ise görece etkin olamamışlardır. Örneğin ABD'de faaliyet gösteren suç örgütleri son derece etkili iken, İngiltere'de suç örgütleri o kadar ön planda değildir (Thomas 1992). Bu farklılığın nedenleri, kriminal sektör faaliyetleri ile mücadelede önemli ip uçları verebilir.

Yapılan birçok araştırmaya göre İngiltere'de suç örgütlerinin ABD ile karşılaştırıldığında çok az sayıda ve görece etkili olamamasının en önemli nedeni, mafyanın en yaygın faaliyet alanı olan kumar sektörünün ingiltere'de her zaman yasal olarak faaliyet göstermesidir, ingiltere'de kumarhanelerin yasal ve devlet kontrolünde faaliyet göstermesi, suç örgütlerinin oluşmasına mani olan bir etmendir.

ABD'de suç örgütlerinin güç kazanması ve yaygınlaşması 1917 yılında ABD Anayasa'sınm alkollü içki üretimi ve nakliyesinin yasaklanması ile başlamıştır. Bu yasağın uygulanması ile birçok suç örgütü olusurken, İngiltere'de böyle bir yasaklama getirilmemiş, alkolle mücadele için bira fiyatları ucuzlaştırılmıştır.

ABD 20. Yüzyıl başlarında en fazla göç edilen ülke konumundayken, İngiltere'ye göç çok az ve kontrollü olmuştur. Farklı-kültürlerden gelenlerin kaynaşması ABD'de uzun zaman almış ve suç örgütlerinin önemli rol oynadığı çatışmalar yakın tarihlere kadar süregelmiştir. Bazı gözlemcilere göre; günümüzde, ABD'deki örgütlü suçlarda yerel mafyanın rolü giderek azalmış, yerini Güney Amerika kökenli suç örgütleri almıştır. Bu gelişmeye yol açan önemli etkenlerden biri, farklı kültürlerden gelenlerin, özellikle de Sicilyalı azınlıkların ABD toplumuyla kaynaşması, diğeri de mafyanın kolayca eleman bulmasını sağlayan koşulların ortadan kalkmaya başlamasıdır (Thomas 1992).
 
Türkiye'de Mafya

Ülkemizde mafya dünyadaki benzer örgütlerden kısmen farklılık göstermektedir. Tarihsel süreç içerisinde incelendiğinde Türk mafyasının özünü kırsal kesimde eşkiyalık, kentlerde ise külhanbeyleri ve kabadayılar oluşturmaktadır. Kırsal alanda faaliyet gösteren eşkiyaların büyük bir bölümü devletle, devlet baskısı altında kalan yoksul halkın arasında tampon oluşturmuşlar, hatta bir kısmı "kahraman" olmuşlardır. Buna karşılık kentlerde kabadayılar suç üreten ortamlarda sözü geçen kişiler olarak ortaya çıkmışlardır. Bölgelerinde her şey onlardan sorulur olmuş ve örgütlü olmaktan çok bireysel hüviyetleri ile ön plana çıkmışlardır. Şehir kabadayılarının etkinlikleri kentleşme süreciyle son bulmuş, yerini kısmen daha organize ve daha geniş alanlarda faaliyet gösteren "baba"lara bırakmışlardır.

1950'li yıllar değişen ekonomi politikaları ile birçok alanda yasadışı kazanç alanları oluşmuştur. Bu dönemde babalar öncelikle taşradan gelen yeni zenginlerin taleplerini karşılamak üzere eğlence sektöründe faaliyet göstermişlerdir. Ayrıca ağırlıklı olarak haraç, gizli kumar, kadın ve küçük çapta da olsa uyuşturucu önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca döviz kaçakçılığı ve klasik iş alanları olan çay bahçeleri işletmeciliği, meyve halleri ve ulaşım diğer faaliyet alanlarını oluşturmuştur. Bu süreç 1960'ların sonlarına kadar sürmüştür (Övür 1996).

1960'ların sonlarına doğru siyasette yaşanan hareketlilik suç dünyasına da yansımıştır. 68 gençlik hareketlerinin Türkiye'yi etkilemesi sonucu farklı siyasi görüşlerin silahlı çatışmaya girmesiyle Türk mafyası için yeni bir alan ortaya çıkmıştır: Silah Kaçakçılığı. Siyasi kutuplaşmaların ortaya çıkardığı siyasi örgütlenmelerin silah gereksinimleri dönemin ünlü babaları tarafından organize edilen suç örgütleri tarafından karşılanmıştır. 70'li yıllarda Türk mafyasının önemli diğer gelir alanları ise elektronik eşya ve sigara kaçakçılığıdır.

1980'li yıllar Türkiye'deki mafya açısından çok ö-nemli değişimlere yol açmıştır. Özellikle 1983 sonrasında Türk mafyasının en önemli kazanç kapısı döviz, sigara ve elektronik alet kaçakçılığı uygulanan ekonomi politikaları nedeniyle önlenirken, yeni alanlar açılmış, uyuşturucu ve silah kaçakçılığının yanı sıra, altın kaçakçılığı, hayali ihracat ve çeksenet tahsilatı işleri önem kazanmıştır. Ayrıca mafya üyeleri yasal alanlarda ticarete başlamışlardır (Övür 1996). 1990Tı yıllarda ise mafya üyeleri aynı zamanda iş adamları, siyasetçi veya onların en iyi dostlarıdır.
 
Türkiyedeki Mafya

Ülkemizde mafya; her şeyde olduğu gibi batılı anlamda organize görüntüsünden uzak; daha çok Türkiye'ye özgü, bizatihi devlet bürokrasisi ve uzun yıllar gümrük duvarları ile korunmuş ve devlet ihaleleri ile zengin olmuş iş adamları tarafından yaratılmıştır. Özellikle 90'lı yıllarda eskiden ülkücü oldukları iddia edilen sabıkalıların devreye girmesiyle, geleneksel ve Türkiye'ye özgü babalık kurumu da sarsılmıştır. Bu nedenle Türkiye'deki suç örgütlerini çete olarak değerlendirmek daha doğru olur.

Mafya ile çete arasındaki en önemli fark yapılanma şekilleri ve faaliyet alanlarında yatmaktadır. Mafyada gizlilik esas iken, çeteler özellikle de çete reisi gücünü ispatlamak için ortalıkta görünmek zorundadır. Mafya daha çok silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ile uğraşırken, çeteler sistemdeki tıkanıklardan doğan ranttan pay alma peşindedir. Türkiye'de son dönemde çetelerin en ö-nemli faaliyet alanları arazi, çek-senet, kumar, otopark, eğlence yerleri, haraç, tefecilik ve plaka alanlarında yoğunlaşmaktadır.

Mafya gerek ulusal gerekse uluslararası zeminde ortak bir beyin ve stratejiye sahip iken, çeteler bu büyük pastadan sadece dilim alma çabasındadırlar. Bu nedenle çeteleri mafyanın taşeronları olarak nitelendirmek bile mümkündür.

Gerek mafya gerekse çete faaliyetleri yeraltı ekonomisinin özünü oluşturan en önemli faaliyetlerdir. Aşağıda önce yeraltı ekonomisinin nedenleri incelenecek, daha sonraki bölümde ise yeraltı ekonomisini o-luşturan kaçakçılık, tefecilik ve rüşvet konularının ekonomik analizi verilmeye çalışılacaktır.
 
Yer Altı Ekonomisinin Nedenleri

Konusu suç ve yasak olan yeraltı ekonomisinin dolaylı veya dolaysız çeşitli nedenleri vardır. İnsanların toplum halinde yaşadığı ilk dönemden beri gözlenen suç ve caydırıcı yöntem olarak ceza; hukukçuların halen üzerinde araştırma yaptıkları bir konudur. Suç işleyerek maddi çıkarlar elde etmekte yine yasakların olduğu ilk medeniyetten beri vardır. Bu bakımdan, yeraltı ekonomisinin en önemli nedeni yasaklar sonucu oluşan yüksek kâr marjlarının cazibesi ile yakalanma olasılığı ve cezaların caydırıcılığı gibi kamu otoritesi ile ilgili unsurlardır. Ancak bu unsurların gerisinde yatan faktörler incelendiğinde, yeraltı ekonomisinin nedenleri üç başlık altında sistematize edilebilir:

1. Sosyo politik nedenler,

2. Ekonomik nedenler,

3. Kamu otoritesinin yetersizliğinden kaynaklanan nedenler,

Bu bölümde bu üç neden Türkiye'ye özgü koşullar gözönünde bulundurularak incelenmeye çalışılmıştır.
 
Sosyo-Politik Nedenler

Yeraltı ekonomisine yol açan sosyo-politik nedenlerin başında kentleşme gelir. Kentleşme bir yandan sosyal düzenin oluşmasına mani olurken, diğer yandan anonim kalabilmenin koşullarını hazırlamaktadır. Kentleşme aynı zamanda toplumsal değişime, de yol açar. Kentleşmeye neden olan en önemli faktör ise hızlı nüfus arazdır. Yeraltı ekonomisine yol açan bir diğer önemli unsur ise eğitimdir. Aşağıda bu konular analiz edilmeye çalışılmıştır,
 
Hızlı Nüfus Artışı
Türkiye'de nüfus hızlı bir artış göstermektedir. Nüfusun yılda %2 civarında (1994-%1.78) artması zaman ve mekandan bağımsız çok ciddi olumsuzlukları beraberinde getirir. Ülkemizde hızlı nüfus artışı, her kuruma ve gelişmeye damgasını vuran bir olgudur. Türkiye'de her reform hareketinin ve kalkınma çabalarının kazanmalarını ortadan kaldıran unsur nüfus artışıdır. Hızlı nüfus artışı bireylerin refah artışından daha fazla pay almasını ve ekonominin değişim sürecinin daha hızlı gerçekleşmesini engellemekte, sürdürülebilir kalkınma çabalarını zorlaştırmakta, konut, sağlık, eğitim ve altyapıya olan ihtiyacı artırmaktadır.

Türkiye her ne kadar yüksek büyüme hızlarını gerçekleştiriyor ise de, artan nüfusa iş yaratamamaktadır. Eksik istihdamın oluşması, bir yandan ilerde detaylarına girilecek olan işsiz olanın her işi yapabilecek konuma düşmesine, diğer yandan ise devletin (biraz da sosyal patlamaları önlemek amacı ve öteden ben alışılagelmiş 'devlet baba' anlayışı ile) kamu kesiminde yapay olarak aşırı istihdam oluşturmasına neden olur. Kamuda aşırı istihdam yaratılınca, ücretlerin düşük tutulması bir zorunluluk olmaktadır. Görevlilerin düşük gelirlerle geçinememesi, gelirlerini artırmak amacıyla çeşitli yollara başvurmasına neden olmakta ve enformel sektör başta olmak üzere yeraltı ekonomisine yol açmaktadır.

Hızlı nüfus artışı ve yeraltı ekonomisi ilişkisi, kamu hizmetlerinin üzerinde oluşacak olumsuz baskılar ve hizmetlerin toplumun gereksinimlerine cevap verememesi şeklinde de ortaya çıkmaktadır. Bunun en çarpıcı örnekleri, sosyal refah devletlerinin birincil görevleri arasında sayılan eğitim veya sağlık hizmetlerinde görülür. Eğitim hizmeti ne kadar "ücretsiz"dir, denirse densin öğrenci velileri kayıt için okul kapılarında kümelendiğinde, "bağış" yapmayanların kayıt işlemleri de yapılmamaktadır. Aynı şekilde hastane kapılarında yığılan hastalar, ya hastalan sıraya koyan görevlileri "memnun" etmekte; ya da hastanede ücretsiz hizmet sunmaya mecbur doktorların muayenehanesinde tedavi olmaktadır. Örnekler çoğaltılıp dramatize edilebilir.

Verilen sadece birkaç örnek, nüfus artışının kamu hizmetlerini nasıl etkilediğini göstermek bakımından yeterlidir. Ülkemizde hızlı nüfus artışı, merkezî bir yönetimin oluşturduğu ve toplumu her bakımdan denetlemeye dönük bir çerçeve içinde cereyan etmektedir.

"Bu kısır çerçevenin koruduğu ve adeta sorumsuzlaştır-dığı devlet kurumlarının harekete geçirilmesi, kamuya hizmet eder duruma getirilmesi zaten zordur. Nüfus artışı, en iyimser koşullar altında dahi yavaş işleyen ve kamudan gelen taleplere karşı fazla duyarlı olmayan bir çarkı, altından kalkamayacağı bir talep patlamasıyla karşı karşıya bırakmıştır. Bu durumda işinin görülmesini isteyen şahıslar, özel ve hatta resmi kuruluşlar, bir yandan kendi çabalarıyla çeşitli yollardan kendilerine öncelik verilmesi ve kolaylık gösterilmesini sağlarken, diğer yandan da kendilerini destekleyecek güç kaynaklarını harekete geçirmektedirler" (Turan 1993:379). Vurgulanmaya çalışılan, kamu hizmetlerinin yeterli olmaması sonucunda hizmetlerden kimlerin yararlanacağını, iltimas, rüşvet, zor kullanma, adam kayırma gibi yoz yöntemlerin belirlediği ve bunların yeraltı ekonomisine zemin hazırladığıdır.
 
Toplumsal Değişim

Türkiye geleneksel bir toplum olmaktan çıkan ve hızla sanayi toplumu haline gelen bir ülkedir. Bu süreçte geleneksel toplumsal yapıda bazı değişikliklerin olması ve bu değişimin toplumun tüm katmanlarında ve dolayısıyla toplumsal yaşamı belirleyen bütün yapılarda kendini göstermesi kaçınılmazdır.

Ahlâk kurallarının, genel olarak toplum içerisinde oluşmuş örf ve adetler, değer yargıları ve normlardan oluştuğu varsayılır. Ahlâk kuralları, bireylerin diğer bireylerle ve toplumla ilişkilerini düzenler. Toplumların hızla değiştiği dönemlerde ahlâk kuralları da sarsılmaya başlar. Gerçi gerçek kanı, ahlâk kurallarının oldukça yavaş değiştiği ya da değişmesi gerektiğidir. Ancak ekonomik ilişkiler, siyasal örgütlenme biçimleri, kent yaşamı, iletişim araçlarının etkinliği son derece hızlı değişirken, bireyler arası ilişkileri düzenleyen kuralların aynı kalması beklenemez. Toplumlar ne kadar hızlı değişirse, ahlâk kurallarının da o hızla değişmesi (arzu edilmese de) kaçınılmazdır.

Hızlı değişim süreci içindeki toplumlarda yaşanan bu gelişme, ahlâk kurallarının iki kategoride sınıflandırılmasını gerektirir: Toplumun örf ve adetleri, değer yargıları ve normlarından kaynaklanan ve resmen kabul edilen; yasalarla zorunlu kılman, eğitim ve toplumsallaşma yolu ile empoze edilen resmi ahlâk (normatif ahlâk); ve hızla değişen ekonomik ve toplumsal şartlarla aynı hızda ilerleyen resmi olmayan ahlâk. Resmi ahlâk ile resmi olmayan ahlâk arasındaki farkı ALKAN şöyle özetlemektedir:

"Resmi ahlâk, toplumda sürekliliği, kurumlaşmayı, beklenilirliği, meşruluğu oluşturur. Yasalar bu ahlâk yargılarına göre yazılır, mahkemeler bu ahlâka göre yargılarını verir, politikacılar bu ahlâka göre törensel konuşmalar yapar. Resmi olmayan ahlâk ise, hızla değişen koşullara uyum sağlamaya yarayan yeni davranış kalıplarıdır. Yüksek enflasyon hızıyla ilk kez karşılaşan bir toplumda önce ticari ahlâk etkilenecektir. Verilen sözlerin değeri değişecek, satış tekniklerine yenilen eklenecek, borçlanma anlayışı yeniden gözden geçirilecektir. Ticaret ahlâkında gözlenen değişmeler zamanla cinsel ahlâka, mesleki ahlâka ve siyasal ahlâka da yansıyacaktır" (Alkan 1993:20).

Resmi ahlâkla gayri resmi ahlâk arasındaki bu çelişki ahlâk yozlaşmasının en önemli göstergesidir. Türkiye gibi hızlı yapı değişiminin yaşandığı toplumlarda, kaynakların ve fırsatların eşit dağılımını sağlamak mümkün değildir. Eğer bir toplumda hızlı bir yapı değişimi yaşanıyor, toplumda kaynak ve fırsatlar eşit olarak dağılmıyor, (daha da ötesi eşit olmayan dağıtım biçiminin sürekliliğini sağlamak üzere kontrol kurumları oluşuyor) ise, kriminal sektör faaliyetlerini önleyeceği düşünülen ahlâk normları etkinliğini yitirir. Unutulmamalıdır ki, toplumda ana kontrol kurumu devlettir. Kurum olarak devlet, işlevini yerine getirirken her düzeyde kaynakların ve fırsatların oluşturulup dağıtılması sürecine karışmaktadır: "Daha somut olarak belirtmek gerekirse, devlet kurumu adına karar alıp uygulayan siyasal ve yönetsel kadrolar mevcut toplumsal kaynak ve fırsatların kullanım biçimlerini güvence altında tutmaktan başka, bunlara ek olarak bir takım yem kaynak ve fırsatlar yaratan girişimlerde de bulunmaktadır. Kontrol görevini görürken başkalarına olanak ve ayrıcalık sağlayanların buna karşılık sağladıkları ile orantılı bir takım rantlar talep etmeleri de" mümkündür (Şayian 1975:84). Bu ve buna benzer gelişmeler neticede yeraltı ekonomisini beslemektedir.

Bir ülkede ahlâk kodunu belirleyen üç temel kaynak vardır: İnanca dayalı dini ahlâk; tüzel kuvvete ve yaptırıma dayalı siyasi ahlâk; akıla, bilime ve bilince dayalı bilimsel (laik) ahlâk. Dini ahlâk; tek tanrı tek din anlayışından hareketle, kelamın tartışılmadığı ana fikri üzerine inşa edilmiştir. Buna karşılık tüzel kuvvete dayalı siyasi ahlâk; yaptırıma dayalı, merkezi otoritenin önerdiği ve denetlediği egemen ideolojinin önerdiği ahlâk kodudur. Bilimsel ahlâk ise gerçeği aramayı ve sonuçlarına (hoşumuza gitmese de) katlanmayı ve saygılı olmayı gerektirir (Güvenç 1993).

Türkiye'deki ahlâk anlayışı, bu üç kaynakdan da bağımsız bir gelişme göstermiş, "iş bitirici ahlâk" anlayışı hakim olmuştur. İş bitirici ahlâkın bireysel görüntüsü "köşe dönmeci" niteliğe bürünmektedir. "Türkiye'deki ahlâk sistemi; en güçlü dayanağı olan dinin desteğini resmi açıdan kaybetmiştir. Ancak; dürüstlük, erdemlilik yani ahlâk sosyal bir maldır. Ahlâkın bulunmaması halinde piyasa mekanizmasının işletilebilmesi yani kontratların yerine getirilmesi sadece devletin yaptırımlarının etkinliğine bağlı kalmaktadır. Türkiye'de çek senet mafyasının ortaya çıkışı, hukuk sisteminin zaafa uğradığını ortaya koymakla birlikte, onun kaynağını oluşturan ahlâk sisteminin de yetersizliğine dikkati çekmektedir. İnsanlık ilahi bir formüle dayanmayan bir ahlâk sistemini kurup hiç bir ülkede başarı ile işletememiştir" (Akalın 1993). Nitekim Türkiye'de de geçerli ahlâk anlayışı "gemisini kurtaran kaptan" vecizeleri ile ifadesini bulmaktadır. Ne pahasına olursa olsun amaca ulaşma anlayışı (makyavelizm) amaç "köşe dönme" olduğunda, yeraltı ekonomisi faaliyetleri de "mubah" olur.
 
Eğitim

Bir ülkenin kalkınmasında ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasında en önemli unsur eğitimdir. "Bireye bilgi, beceri kazandırma, bireyin topluma uyumunu sağlama süreci" olarak tanımlanan eğitim ile bireylerin refah düzeylerini artırmaları arasında sıkı bir ilişki vardır (Adem 1993). Eğitim, bilgili bireylerin sayısını artıran ve onların şahsiyetlerini geliştiren önemli ve vazgeçilmez bir unsurdur. Eğitim aynı zamanda ekonomik kalkınmanın bir sonucu olarak artan mal ve hizmet üretimine olan talebi artıran, hayat seviyesini yükselten bir unsurdur.

Eğitim iki tür fayda oluşturur. Bunlardan birincisi tamamen kişisel tüketimle ilgili olan özel fayda, diğeri ise bireylere eşit ve bağımsız olarak yararlanma olanağı veren ve teknik ifadesi ile "olumlu dışsallık" özelliği içeren toplumsal faydadır.

Eğitimin kişilere sağladığı ilk özel fayda, daha fazla eğitim görmüş kişilerin, daha az veya hiç eğitim görmemiş bireylere göre daha fazla kazanç sağlaması olarak açıklanabilecek olan daha fazla eğitimin sağladığı mali kazançtır. Daha fazla eğitim almanın ikinci özel faydası; eğitimi daha üst düzeyde sürdürme sonucunda kazanılacak ödüllerin seçim değeri şeklinde ifade edilen eğitimin sağladığı mali seçim fırsatıdır. Eğitimin sağladığı üçüncü özel fayda, eğitimlilere parasal olmayan seçim fırsatları sağlamasıdır. Eğitim ile bireyin iş olanakları gelişmekte ve bunun yanında makam, şöhret, unvan ve seçginlik gibi ödülleri içeren işleri seçme fırsatları doğmaktadır. Eğitimin dördüncü özel faydası ise bireyin teknolojik gelişmeler karşısında doğabilecek olumsuz şartlardan kendisini koruyabilme yeteneğini kazanmasıdır. Özellikle son yıllarda, üretim sürecinde yaşanan teknolojik değişmeler, çalışanların bu değişimler karşısında yeni bilgiler öğrenmesini gerekli kılmaktadır. Eğitim, bu değişiklikler karşısında çalışanların bilgi birikimlerine katkıda bulunarak onların teknolojik değişmelere kısa sürede adapte olmalarını sağlamaktadır (Weisbrod 1978).

Eğitim, bu hizmetten yararlananlara doğrudan kişisel faydalar sağlamanın yanı sıra, hizmetin yaydığı dış-sallıklar nedeni ile toplumun tümüne yönelik faydalar da sağlamaktadır. Eğitim, kültür düzeyi yüksek bir toplum yaratarak, gelişmeyi ve toplumsal dönüşümü engelleyici, sınırlayıcı değer yargılarını yıkarak, olaylara karşı daha objektif bakış açısı kazandırarak toplumun genel düzeyini yükseltme yönünden toplumdaki diğer bireylerin fayda fonksiyonuna etkide bulunur. Eğitim ile daha iyi eğitilmiş bir kuşak daha sonraki kuşaklara gelir artışı sağlar, işgücüne iş bulmada avantajlar sağlar, bilimsel araştırmayı özendiren kurumsal çerçeveyi oluşturur, gizli yeteneklerin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunur, seçmenlerin bilgilerini artırarak ve politikada yetenekli liderler yetiştirerek politik istikrarı besler, vergi ile finanse edilen sosyal hizmetlere olan talebi azaltır ve insanların kültür düzeylerini artırarak ufuklarını genişletir, boş zamanlarını daha verimli değerlendirmelerine katkıda bulunur.

Eğitimin sağladığı olumlu dışsallıkların sonuncusu ise bireylerin yasalar ile uyumlu davranış biçimim geliştirmesidir. Eğitimli toplumlarda suç işleme oranının düşeceği genel kanıdır. Suç oranının düşmesi iki şekilde ortaya çıkmaktadır. İlk olarak eğitim düzeyine bağlı olarak bireyin gelir düzeyinin yükselmesi sonucunda suç işlemenin alternatif maliyeti yükselmektedir. Birey suç işleyip sonuçta mahkum olması durumunda çalıştığı işten ayrı kalmasının gelirinde yol açacağı azalmayı düşünerek, suç işlemekten vazgeçebilir. İkinci olarak okula devam etme öğrencinin kötü çevre ile olan ilişkisini keseceği gibi aynı zamanda uygun bir disiplin altında ahlâki duyguların gelişmesine katkıda bulunur. ABD'de yapılan bir araştırmaya göre çocuklar arasındaki suçluluğun özellikle okula sürekli devam etmeyen çocuklar arasında ortaya çıktığı ve çocuklar arasındaki suçluluk oranlarının okulların tatil olduğu günlerde arttığı gözlemlenmektedir (Dönmezer 1994).

Okula düzenli bir şekilde devam etme ve eğitim düzeyinin yükselmesi suç oranlarım düşürmekle beraber, bu etkinin doğal sonucu olarak devletin suçluların yakalanması, yargılanması ve topluma yeniden kazandırmak için yaptığı idari ve personel harcamaları yani adalet hizmeti için yapılan harcamalarda da azalmalar görülecektir
 
Geri
Top