Günün Başarı Taktiği [Güncellenecektir]

Kör Kuyudan Kurtulmak


Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş.

Niye düşer diye sormayın.

Eşek bu. Düşmüş işte.

Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü.

Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm!

Hayvancık saatlerce acı içerisinde kıvranmış, bağırmış yani kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırmış yani. Sesini duyan sahibi gelip bakmış ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melül mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırmış. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak... Sonunda karar verilmiş ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atmışlar. Zavallı hayvan, üzerine gelen bu toprakları, her seferinde silkinerek dibe dökmüş. Ayaklarının altına aldığı bu toprak sayesinde her an biraz daha yükseltmiş kendini. Ve sonunda yukarıya kadar çıkmış. Köylülerin ağzı açık, bakakalmışlar.

Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. Ne bazeni ? Çoğu zaman... Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır.

Kör kuyu da olsak bile...
 
Ya Bardak Olacaksın Yada Göl

Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleğizanaatı değil hayatı da öğrettikleri en geniş ve gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yaşıyordu.Bu ustanın çırağı büyüdü ahşap işlemeyi ve hayatı öğrendi kendi işini kurup başlattı.

Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi ustadan onu yanına çırak almasını istedi. Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran her şeye bozulan bir çocuk çıktı.Tahta getirmeye gidiyor döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun yakınıyordu. Bir iş teslim etmeye gidiyordöndüğünde yoldan sıcaktan müşterinin tavrından yakınıyordu.
Usta çocuğa bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama sözlerinin hiçbir etkisi olmuyordu.

Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi. Çırak ustasının söylediği gibi tuzu alıp döndü. Usta bir bardak su getirmesini söyledi.Çırak bir bardak suyu da getirdi.Usta 'Şimdi o tuzu suyun için at' dedi.Çırak ustasının söylediğini yaptı.

Sonra usta 'Şimdi o suyu iç' dedi.Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de tükürdü.Öfkeyle ustasına bakarken usta 'Nasıldı tadı' diye sordu.Çırak nefretle 'Çok acı' dedi.

Usta çocuğa 'Tuzu yanına al gel gidiyoruz' dedi.
Çırak ustasının peşine takıldı. Bir süre sonra civardaki gölün kıyısına geldiler.
Usta çırağa 'Bütün tuzu göle dök' dedi. Çıraksöyleneni yaptı. Usta 'Şimdi gölün suyundan iç' dedi. Çırak içti.'Suyun tadı nasıldı' diye sordu usta.Çırak 'Çok güzeldi' dedi.

'Peki tuzun acısını hissettin mi' diye sordu bu kez de.

Çırak 'hayır' dedi.

Usta çırağı karşısına oturtup anlattı:'Hayattaki bütün olumsuzluklar işte bu bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su isen nasıl tuzun bütün acısını tattıysan hayatın bütün olumsuzluklarından da öyle etkilenirsin. Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle bu önümüzdeki göl gibi isen hayatta karşılaşabileceğin bütün olumsuzluklar seni o bir avuç tuz gölün suyunu nasıl etkilediyse öyle etkiler bir bardak suda tattığın acıyı vermez sana.

Seçim senindir:

Ya bardak olacaksın ya da göl...
 
Beklentin Az Mutluluğun Çok Olsun

Bazen çok fazla isteriz bazı şeyleri hayattan. Ve çok uğraşırız onlara ulaşmak için. Bu bir sınav olabilir, almak istediğimiz bir araba olabilir, para olabilir, iş olabilir veya çok fazla istediğimiz herhangi bir başka şey. O hedefe doğru yaklaşırken beklentilerimiz devamlı artış gösterir. Artık geri dönüşü yoktur kesin olmalıdır gerçekleşmelidir o bizim için çok önemli olan şey. Çünkü beklenti o yöndedir.

İşte yapmış olduğumuz en büyük hata da budur. Hayattan bazı şeyleri çok istemek, beklentilerimizi devamlı yüksek tutmak . Çünkü garantisi yoktur hiçbir şeyin. Olmayabilir bazı isteklerimiz. Ve insan bilemez, hayatın hep beklediklerimizden daha azını vereceğini.


Hiç düşündünüz mü?

Nasıl oluyor da iki insan aynı olay karşısında farklı tepkiler verebiliyor? Neden farklı bakış açıları oluşuyor? Örneğin niçin aynı bütçeye sahip iki insandan biri kendini zengin görürken diğeri kendini fakir görebiliyor?

Bunun sebebi insanın hayatındaki beklentilerinin farklı olmasıdır. Ve beklentiler insanın aynı olay karşısında farklı tepkiler vermelerine neden olur. İnsanların beklentileri büyüdükçe mutlu olma oranları azalır, beklentileri azaldıkça ise mutluluk oranları artar.

Bu yüzden çok fazlasını beklemeyin hayattan çünkü olmayabilir ve siz mutsuz yaşayabilirsiniz. Beklentilerinizi az tutun ki fazlası olduğunda mutlu olabilin. Ve önemli olan bir şey de hayattan veya başkalarından bir şeyler beklemeyin kendinizden isteyin ve bekleyin bir şeylerin olmasını…:hey
 
Küçük Bir Çocuğun Ümidi

Küçük çocuk, deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu. Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi. Üstelik de parıl parıl parlamaktaydı .

Çocuk, taşı avuçlayıp evine koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı. Adam, yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın, birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkartan bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı. Fakat bunu ona söyleyemedi.

Küçük çocuk, rüyalarını süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle, bir de top alacağına inanıyordu. Fakat babası buna yanaşmıyordu.

Çocuk, işin kendisine düştüğünü anladığında, tatil de simit sattığı çarşıya gitti. Kuyumcu vitrinleri, göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de, elindeki taşın çok daha küçük olanlarıyla süslenen pahalı yüzüklerle.

Çocuk, en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra, bir süre vitrin önünde bekledi. İçeride, dükkan sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da, kürk mantolu bir hanım.

Küçük çocuk, biraz sonra içeri girdi. Ve cebinden çıkardığı taşı dükkan sahibine uzatarak:
- Bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim!. dedi. Eğer isterseniz size satarım.

Adam, taşa uzaktan bir göz atıp:
- O sadece basit bir çakmak taşı, dedi. Bütün sahil o taşlarla doludur.
- Hayır!. diye atıldı küçük çocuk. İsterseniz ıslatın. Ne kadar parladığını göreceksiniz.

Dükkan sahibi, zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu.

Kadın, onun niyetini sezmişti. Çocuğun taşına yakından bakıp:
- Tam istediğim şey!. diye gülümsedi. Onu bana satar mısın?

Küçük çocuk, taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu. Kadının cebine doldurduğu paralar ise, aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra, koşarak uzaklaştı.

Kadın, elindeki taşı kuyumcuya vererek ona bir zincir takmasını istedi. Beli ki mücevher gibi taşıyacaktı.

Dükkan sahibi, yapmış olduğu ikazı anlamadığı için, kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden de:
- Söylemiştim ama tekrar edeyim!. dedi. Satın aldığınız şey basit bir taştır.

Kadın, önce pırlanta kolyesine, daha sonra da yüzüğüne bakarak:
- Zannetmiyorum! .. dedi. O taş bence bunlardan çok değerli. Çünkü bu taş küçük bir çocuğun ümidini taşıyor.
 
Kimsede Müebbet Kalmayacaksın!!


Kimi seversen sev,nasıl seversen sev unutmaki bilinmeyecek değerin...

Ne yaptığın ya da nasıl yaptığın değil, yapamadıkların sorgulanacak, suçlanacaksın.

Yıllarca döktüğün gözyaşına bakmadan, belki “bir an yaşadığın tebessüm” batacak birilerine, nasıllar sorulmadan, nedenlerle yargılanacak,ağlayacak, belki çok ağlayacaksın ya da ağlamak istemiyorsan;

Kimsede müebbet kalmayacaksın!...

Çektikçe çekecek ve çektikçe uzayacak lastik misali, uzatacaksın ömrünü umutların.

Oysa beyhude bir uğraştır, yalandır bu kavgalar, değer verdikçe, “değersizleşecek gönlünde yaşattığın”

Yaşatacaksın, o; seni acımasızca katlederken, ufuk çizgisini yakalamak mümkün değil, değil ama bilirim ki; Sen yakalamak için var gücünle koşacaksın, ya da yaşamak istiyorsan, inadına yaşamak..

Gitmişse yalandır ve yalandır gelmemişse…
Beklemekse, neyi? , niye? Oysa ecel daha yakındır gidenlerden, bekledikçe alırlar bir parçanı, bekledikçe paramparça ederler her parçanı..

Sen; “Gel!..” dediğin için gelmezler, senin kadrini bilmezler, ceza almışsan, bunu sonsuzluğa mal etme!..

Zindanlarda infazın kadar kalır, kaldığın kadar yatarsın ve çıkarken, “mazinden” tahliye olacaksın.

Verdiğini geri almanın hesabını bırak, bırak bir kenara, harcanmıştır bozuk para gibi, “değer bildiğin, feda ettiğin” ne varsa..

Gözyaşlarını görsen bile, şahit olsan bile, tekrarlama aldanmışlığını, her sabah yaşadığın o; yıkılmışlığın, hüsranın, azabın depreminden kurtul!..

Bir hata yapmışsın ya hani!.., Onlar öyle der!.. Hata!.. Sen tekrarlamayacaksın!..

Yanıldıysan; Bir daha inanmayacaksın, hatta adını bile anmayacaksın!..

Düşmeni beklerler belli ki!.. Sen; “Dimdik duracaksın” ve tükürebilmek için yüzüne,

Sevgiyi bildiğin gibi, küfretmeyi de öğren..

Bu güne kadar seni rahatsız eden ne varsa ve “ne varsa acı çektiğin” iade et!..

Küfürleri sırala ve kalayla, Türkçe ve mealen!..

Bırak kırılıp dökülsün, üstüne titrediğin, bırak öğrensin, değersizliğin ne olduğunu, o heybesini doldururken dertlerle sen boşalt yüreğini, onun sırtında ki kambur büyürken sen rahatlayacaksın!.

Belki ikinci baharın vardır kim bilir? Yüreğine taş basacaksın.

Onlar” üç oda, bir salon” sanırlar aşk dediğini, ne mecnunu duymuşlardır, ne de bilirler Leyla’nın kimliğini..

Şuh bir kahkaha ve hesabını yapmadan yarınların, yaşamaktır ve celladı oldukları mahkumla, utanmadan barışmaktır!..

Sen; Gönül bankanda açtığın o limitsiz hesabı kapatacak, alacak ve borçları sıfırlayıp, aşk-ı İlahiye varacaksın!.. Kula kul olmuş çulsuz ve korkakları, ait oldukları çöplüğe atacaksın!..

Ve kurtulmak için...Kimsede müebbet kalmayacaksın.
 
Bilgi taze ekmeğe benzer.

Bilgi taze ekmeğe benzer. Nasıl ki ekmeği taze yediğinizde çok farklı bir lezzet alırsınız bilgi de işte aynı böyledir. Bilgiyi beyninize aldığınız anda onu o anda kullanmalısınız ki hayatınıza olabilecek olumlu etkilerini daha çabuk elde edebilesiniz. Ve nasıl ki taze ekmeği yanınızdakilerle paylaştığınızda size ayrı bir minnettarlık duyar ve onlar da muazzam bir zevk alırlarsa işte sizler de bilgilerinizi etrafınızdakilerle paylaşırsanız etrafınıza ayrı bir ışık saçar ve insanlar arasında farklılık kazanırsınız.

Sakın bilgilerinizi etrafınızdakilerle paylaşmaktan korkmayın. Siz bildiklerinizi anlattıkça aldığınız hazla çok daha farklı bilgilere ulaşmak için ayrı bir heyecan duyacaksınız. Bu heyecanı duyarken de etrafındaki insanların size olan hayranlığı artacak… İşte bunun adına sempati kazanmak denir. İnsanlar size güven duyarak sizinle vakit geçirmek isteyecekler; siz bildikleriniz anlattıkça onların gözünde lider olma vasıflarını elde etmeye başlamış olacaksınız. Onlar aldıkça mutlu olacaklar, siz verdikçe daha fazla şey öğrenmek isteyeceksiniz.

Her zaman dediğim gibi her başarıyı tetikleyen şey eylemdir ve eylemler sonuçları hazırlar.Sahip olduğunuz bilgiyi paylaşmadıkça ve eylem haline getirmedikçe o sahip olduğunuz bilgi sadece sizde potansiyel bir güç olarak kalır ve sizde kaldığı sürece de; aynı ekmek gibi durdukça bayatlar ve bir süre sonra zamanı geçer. Ekmek gibi küflenir ve artık sizin de işinize yaramaz.

İşte bu yüzden özellikle sizlere mutlaka ve mutlaka bildiklerinizi hatta gezip gördüklerinizi etrafınızla paylaşmanızı öneriyorum.

Taze her şey daha lezzetli ve daha keyif vericidir… Bayat bir ekmekle de karnınız doyar ama sadece doyar, bir zevk almazsınız.

Her edinilen bilgi o anda eyleme dönüşüp beynimizde yerini bulmalıdır. Ve siz bu bilgilerle yolunuza devam ederken yeni edindiğiniz bilgilerle de yolunuzu açmış olacaksınız.

Lider olmak, aranılmak ve tercih edilmek için hep bu paylaşma özgüveninin içinizde ve hayatınızda olması gerekir. Liderler ve yöneticiler çok daha akıllı oldukları için değil, çok daha fazla paylaşımcı oldukları için o konuma getirilirler.

Bilgi de mutlaka önemlidir ama ne kadar bilgili olursanız olun yanınızdakilere aktarmadığınız sürece bir ekip çalışması yapamazsınız ve bunu yapamadığınız zaman da başarılı olmanız mümkün değildir.
 
Dünya hep sizinle!

Kafandaki dünyayı değiştirmeden nereye kaçabilirsin. O dünya hep seninle. Nereye gidersen git onu da götürürsün. Ruhunun derinliklerine inemeyen biri için,her yer bir gün gelir kaçınılacak bir yer olur...Kendine bir yol yarat; ne zaman gideceğini, ne zaman döneceğini, en önemlisi ne zaman yoldan çıkacağını bilirsin..
 
Kiminin Ki Bir Dikişte Biter Kimininki İse Yudum Yudum…


Dibinde Kalan Çöpler İse Hayattan Kalan Kalıntılar…

Üç Şeye Dikkat Etmek Gerekir Yaşamda…

Göz, Dil Ve Gönül…

Göz Ve Dile Hâkim Olmak Zor Ama Gönül'e Hâkimiyet Daha Güç…
Gönlü Sakınmak Lazım; Kin Nefret Ve Kıskançlık Yatağı Olmaktan…
Tereddütte Kalmamak, Ne İstediğini Bilmek Veyahut Neyi İsteyeceğimizi Bilmek…
Küstahlığa Düşmek Korkusu Da Var Tabi
İnsanın İçinde Davaya, Hayata Ve İlme Karşı…
Övünmek Korkusu Da Var Tabi İnsanın Küfre, Cisme Ve An'a Karşı…
Sanki Canavarın Esiri Gibi Bir Sağa Bir Sola Çarpıyor,
İstikrarsız Ekonomi Gibi Bir İleri Bir Geri Gidiyorsun… Enflasyonun Canavarı Olmuşuz Haberimiz Yok…


Karanlıkta Kaybolan Gölge Misali Silinmiş Hayattan,
Ayrılmak Zor Ama Sonu Bilmek Daha Zor… Hazan Mevsiminde Dökülen Yapraklar Gibi,


Felaha Çıkacak Bir Yol Vardır Belki…


Rengârenk Hayatın Renksiz Yaşamı Sonsuz Zamanın Ruhsuz Ecdadı Yaşanmış An'ın Yaşanmamış Saati Susuz Bahçenin Solmuş Gülü…
Hayatın Acımasızlığı İle Ruhum Tevafuklar İle Ayakta…
Gül Yüzlülerin Hayranlığı Var Sana… Bunu Düşün Sükût Et… Et Ki En Azından Adam Bilinesin Sükûtsuzlar Arasında…


Arkadaşlık, Dostluk Önemlidir ...
Değerini Bilmek Gerekir Sırrını Paylaşabileceğin, Derdini Anlatabileceğin,
Üzüntünü Dile Getirebileceğin, Sevincini Haykırabileceğin Bir Kişinin Çevrende Olması İnsana Hem Güven Hem De Mutluluk Verir Sende Taşın Altına Elini Koyacaksın Ama Her Şeyi Başkasından Beklememelisin…
Kılıç Üzerinde Yürüyeceksin Ama Kılıç Hayatı Ve Seni Kesmeyecek…
Yok, Öyle Yağma…
Kalbini Açık Tutacaksın Hayata…
Kalbin Kör Olursa Gözler Görür Mü Ki Hiç…
Bütün Kötülükleri Yok Etmek Adına… İyiliğin Değerini Anlamak İçin Bu Yapılanlar…
Kötülük Olmasaydı İyiliğin Hiçbir Özelliği Kalmazdı Onun Değerini Ortaya Çıkarır Kötülük…


Bir Bardak Çay Gibi Ömür…

Kiminin Ki Bir Dikişte Biter Kimininki İse Yudum Yudum…

Dibinde Kalan Çöpler İse Hayattan Kalan Kalıntılar ...
 
Aynı Dili Konuşuyoruz Neden Anlaşamıyoruz?

Gözlerimizi açar açmaz müthiş bir kaosun içinde buluyoruz kendimizi. Hızlı adımlarla yanımızdan geçen yüzlerce insanın görüntüsü, her tarafta günlük hayatımızdan aşina olduğumuz iç gıcıklayıcı sesler ve içimizde kopup giden fırtınalı duygularımız. Gördüklerimiz, duyduklarımız ve hissettiklerimiz düşünce ve davranışlarımızı etkilerken çevremizdeki diğer insanlarla anlaşmak içinde aynı algılarımızı kullanıyoruz. Peki aynı toplumun bireyleri olarak hala en basit nedenlerden dolayı neden anlaşamıyoruz yada en ufak şeylerden dolayı neden tartışıyoruz?

Kendimizi ifade ederken o anki psikolojimize göre kelimeler ağzımızdan dökülüverir. Uzun yada kısa konuşmuş olalım karşımızdaki kişi yada kişiler çoğu zaman ne anlatmak istediğimizi tam anlayamaz. Aynı şekilde biz de karşımızdaki kişinin konuşmalarını dinlerken belirli bir süre sonra dikkatimizi kaybederiz. Karşımızdaki kişinin konuşmasını beden dilini kullanarak zenginleştirmesi , ses tonundaki vurgulamalara dikkat etmesi ve bizlere aktardığı düşüncelerin kendisinde uyandırdığı hisleri belli etmesi gibi etkenler dinleyicilerin odaklanmasını daha da arttırmaktadır. Bu faktörlere aldırış etmeksizin yapılan konuşmaların dinleyici üzerinde etkisi ve dinlenme oranı çok az olacaktır.

Yapılan araştırmalar doğrultusunda insanların kendini ifade ederken ve çevresini anlamak için kullandığı 3 etken ( Görsel , İşitsel, Duygusal ) vardır. Bunlardan birincisi Görsel’dir. Çevremizde gördüğümüz herşeyin bizim için ifade ettiği tanımlardır. Mesela ; Cadde kenarında yürürken çok sevdiğiniz bir araba markasını gördüğünüzü düşünün. Arabayı görür görmez , renginden, arabanın keskin kıvrımlarından, jantlarından, trafikte ne kadar karizmatik durduğunu görmek gibi etkenler sizi daha da çok büyüler. Çünkü görsel olarak anlayan birisi iseniz , gördüklerinizin size ifade ettiği anlamı ne bir başkası size anlatabilir ne de o anki duygularınız bunu dile getirebilir.

Görsel olan kişilerin kendini ifade ettiklerinde kullandığı kelimelere de dikkat etmeniz gerekir. Çok fazla konuşmak yada sizin çok fazla düşünmenize yer vermeyecek şekilde sadece nesnelerin kendisini yada resmini gösterek anlamanızı beklerler. Görsel olarak anlayan bir kişi için boş ve çamurlu bir arsaya baktığında ileride buraya kurulacak İş Merkezini hayalinde canlandırabilir ve onu görüyormuşcasına odaklanabilir. Kullandığı kelimeler ile tanımladığı nesneyi dış hatları ile tarif etmekten ileri gitmez.


İşitsel olarak kendini ifade eden ve anlayan insanlar için ise örnek olarak ; Bu kişinin çok sevilen bir sanatçının konserine gittiğini ve bu olayı size anlattığını düşünelim. Sanatçının fiziksel özelliklerini, giydiği kıyafeti , konser verdiği yerle ilgili özellikleri vb.. gibi şeyleri görünenden daha farklı olarak kendi açıklamaları ile anlatıyorsa işitsel olarak kendini ifade eden birisi diyebiliriz. Bu gibi kişiler için konserin resimlerini yada videosunu izlerken bile sürekli açıklama yaparak kendi düşüncelerini aktarmaya çalıştığını gözlemleyebilirsiniz. Başka bir örnek olarak ; Satın almayı düşündüğümüz bir ürün için mağazaya gittiğimizi düşünelim. Ürün karşımızda ve satıcı kişi yanımıza gelerek aynı ürünün görünen yanlarını anlatıyor. Anlatılanları dinledikçe ürün daha çok hoşumuza gidiyorsa demekki bu ürünü sadece görsel olarak görmek bizi pek etkilememiştir. Satıcının bize anlatması sonucu ürünü ve işlevini daha iyi anlamış oluyoruz.

Son olarak duygusal anlamda kendini ifade eden ve anlayan kişiler için belirleyici etkenlere örnek verelim. Bu kişinin çalıştığı işyerinde personel çıkartılacağını haber aldığını düşünelim. Duyduğu haberin aslı olup olmadığını netleştirmeden hemen işsiz kaldığını ve ileride onu çok zor günlerin beklediğini düşünerek paniğe kapılan birisi gibi düşünebiliriz. Kendisine anlatılan olayların etkisinde kalarak eski anılarına sürekli kaymalar yaşayan yada (evham yaparak ) olmamış olayları hemen kafasında kurgulayabilen ve gördüğü her türlü davranışın kendisinde uyandırdığı hislere göre hareket eden kişilerdir. Bu grupta yer alan kimselere kendinizi ifade ederken onlara göstereceğiniz görseller, anlatım yaparken kullanacağınız kelimeleri özenli olarak seçmeniz sunumunuzun % 50 sini oluşturacaktır. Önemli olan bu kişinin kendini güvende hissedeceği, memnun olacağı , pişmanlık duymayacağı gibi olumlu yönde duygusal oldaklı sonuçları hedefleyerek hareket etmemiz gerekmektedir.

Şimdiye kadar kendimizi birçok insana ifade ettik ama düşündüğümüzden çok daha az etkileyici olduğumuzun farkındayız. İnsanlara düşüncelerimizi dayatmak tabiki doğru olmayacaktır. Burada başarmak istediğimiz kendimizi karşımızdakinin anlayacağı şekilde ifade etmeyi öğrenmektir. Bir topluluğa konuştuğunuz esnada anlatılan faktörlerin hemen hemen hepsini kullanacak ve insanların dikkatlerini dağıtmadan daha uzun süre odak noktası kalabileceksiniz.

Sesinizin tonu çok yüksek çıktığı için de ilgi odağı olabilirsiniz ama sustuktan sonra kimse ne dediğinizi bile hatırlamayacaktır. En yakınınız olsun yada ilk defa tanıştığınız birisi olsun öncelikle onun kullandığı kelimelere dikkat ederek kendini ifade etme ve anlama şeklini tanımlayın. Daha sonra sizde buna paralel düşünerek konuşmanızı sürdürün. Gerçekten birşeyleri değiştireceğinize inanın. Farkındalığınız bu dakikadan itibaren sizinle.


Turgay Gezici
 
Zenginlik; sabahları poğaça yiyebilmektir
Zenginlik;
Merdivenleri yardımsız çıkabilmektir.
Pencereden bakıp, yoldan geçenleri görebilmektir.
Her akşam kendi kapını kapatabilmektir.
Saçının okşanmasıdır.
Kolundaki saatin geleceği göstermesidir.
Bir sonraki hafta için plan yapabilmektir.
Güzel günleri bekleyebilmektir.
Bazen bir tabak makarna,
Bazen iki tane domates ve bir taze ekmektir.
Kendine inanabilmektir.
Zenginlik; varlığından mutluluk duyabildiğin herşeydir...
Fakirlikse...
Bir kez tanıyıp,
Sonra yokluğunu öğrenmektir
BAY-KU%C5%9E.gif

İclal Aydın
 
Geri
Top