Aşk.. Genel anlamda; iki insanın birbirine karşılıklı veya tek yönlü olarak duyulan güçlü duygulara verilen isim.. Ancak, her insanın duygularını yaşayış biçimi farklı olduğu için genel tanımlamadan özele indiğimizde aşk; akışkan ve gizemli bir duygu olarak karşımıza çıkar çoğu zaman. Işte bu sebepten dolayı insanoğlu varolduğundan beri aşkın kimyasını anlayabilmek için; filozoflar, düşünürler, şairler, yazarlar, psikologlar bu konuya fazlaca kafa yormuşlardır.
Hadi gelin hayal gücümüzü kullanarak zaman ve mekandan soyutlanıp çeşitli zamanlarda yaşamış ünlü düşünürlerin filozofların şairlerin yazarların bazılarını bir araya getirip onların aşka dair düşüncelerini dinleyelim.
Hadi o zaman ilk sözü Sofokles’e verelim. Sofokles, hızlı bir giriş yapar ve der ki; “Hayatın ağırlığını ve acısını tek bir sözcük unutturur bize; aşk.” Hemen Sofokles’in yanında oturan Platon, biraz alaycı gülümseyerek Sofokles’e katılmadığını belli eder ve “Aşk, en ciddi akıl hastalığıdır.” diyerek homurdanır. Herodot ise Sofokles’e destek çıkarak “Aşk, kainatın mimarıdır” diye görüşünü söyler.
Antik Yunan dünyasının düşünürleri birbirlerini ikna etmeye çalışırlarken Montaigne sözü alarak bir başka bakış açısından konuya yaklaşır ve “Aşk dediğimiz şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka birşey değildir” derken Fredrich Nietzche “İnsan arzularını sever, arzuladıklarını değil” diyerek kendi düşüncesini söyler. George Nathan da başka bir açıdan yaklaşarak “Aşk, birçok kişi tarafından yaşanan ama çok az kişi tarafından keyifle sürdürülebilen bir duygudur.” der. Ancak karşısında Charles Pinto Duclos’u bulur. Duclos bu görüşe katılmadığını “Aşk bıkılmayandır. Herşeyden bıkılabilir ama aşktan.. Hayır” sözleriyle ifade eder. Voltaire sevgi dolu gülümseyerek “Aşk bir tablodur. Onu doğa çizmiş ve hayat süslemiştir” diyerek Duclos’a hak verir.
Victor Hugo bir anda ayağa kalkarak coşkulu bir şekilde “Kainatın ufalıp bir varlıktan ibaret kalması, tek varlığın genişleyip Tanrıya erişmesi; işte aşk budur” haykırır. Goethe de Victor Hugo’nun coşkusuna alkışları ile eşlik ederek “Aşk imkansız birçok şeyi mümkün kılar” der.
Nazım Hikmet gülümseyen gözleri ile mavi mavi izlemektedir olanları. Söz sırası kendisine geldiğinde, “Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, sevenin kalbi kazanır bu savaşı” diyerek açıklar aşkı ve hemen yanındaki Can Yücel’e bakar. Can Yücel sigarasından derin bir nefes çektikten sonra buğulu gözlerle uzaklara bakarken “Aşk kelime değil bir cümledir. Kurmak içinse özneyle yüklem değil, iki yürek gerekir.” der.
Söz almayan bir tek W. Shakespeare kalmıştır. O da elindeki kitabını sallayarak “Değişimle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir.” diyerek son sözü söyler ve bizleri Romeo ve Jülyet’in hikayesini okumaya davet eder.
Kitap kurdu dostlarım, bu harika davete icabet etmenizi öneririm eğer Shakespeare’in kelimeleriyle efsunlanmış Romeo ve Jülyet’in aşk hikayesini hala okumadıysanız.
Keyifli okumalar, aşk ve sevgi dolu günler dilerim.
Hadi gelin hayal gücümüzü kullanarak zaman ve mekandan soyutlanıp çeşitli zamanlarda yaşamış ünlü düşünürlerin filozofların şairlerin yazarların bazılarını bir araya getirip onların aşka dair düşüncelerini dinleyelim.
Hadi o zaman ilk sözü Sofokles’e verelim. Sofokles, hızlı bir giriş yapar ve der ki; “Hayatın ağırlığını ve acısını tek bir sözcük unutturur bize; aşk.” Hemen Sofokles’in yanında oturan Platon, biraz alaycı gülümseyerek Sofokles’e katılmadığını belli eder ve “Aşk, en ciddi akıl hastalığıdır.” diyerek homurdanır. Herodot ise Sofokles’e destek çıkarak “Aşk, kainatın mimarıdır” diye görüşünü söyler.
Antik Yunan dünyasının düşünürleri birbirlerini ikna etmeye çalışırlarken Montaigne sözü alarak bir başka bakış açısından konuya yaklaşır ve “Aşk dediğimiz şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka birşey değildir” derken Fredrich Nietzche “İnsan arzularını sever, arzuladıklarını değil” diyerek kendi düşüncesini söyler. George Nathan da başka bir açıdan yaklaşarak “Aşk, birçok kişi tarafından yaşanan ama çok az kişi tarafından keyifle sürdürülebilen bir duygudur.” der. Ancak karşısında Charles Pinto Duclos’u bulur. Duclos bu görüşe katılmadığını “Aşk bıkılmayandır. Herşeyden bıkılabilir ama aşktan.. Hayır” sözleriyle ifade eder. Voltaire sevgi dolu gülümseyerek “Aşk bir tablodur. Onu doğa çizmiş ve hayat süslemiştir” diyerek Duclos’a hak verir.
Victor Hugo bir anda ayağa kalkarak coşkulu bir şekilde “Kainatın ufalıp bir varlıktan ibaret kalması, tek varlığın genişleyip Tanrıya erişmesi; işte aşk budur” haykırır. Goethe de Victor Hugo’nun coşkusuna alkışları ile eşlik ederek “Aşk imkansız birçok şeyi mümkün kılar” der.
Nazım Hikmet gülümseyen gözleri ile mavi mavi izlemektedir olanları. Söz sırası kendisine geldiğinde, “Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, sevenin kalbi kazanır bu savaşı” diyerek açıklar aşkı ve hemen yanındaki Can Yücel’e bakar. Can Yücel sigarasından derin bir nefes çektikten sonra buğulu gözlerle uzaklara bakarken “Aşk kelime değil bir cümledir. Kurmak içinse özneyle yüklem değil, iki yürek gerekir.” der.
Söz almayan bir tek W. Shakespeare kalmıştır. O da elindeki kitabını sallayarak “Değişimle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir.” diyerek son sözü söyler ve bizleri Romeo ve Jülyet’in hikayesini okumaya davet eder.
Kitap kurdu dostlarım, bu harika davete icabet etmenizi öneririm eğer Shakespeare’in kelimeleriyle efsunlanmış Romeo ve Jülyet’in aşk hikayesini hala okumadıysanız.
Keyifli okumalar, aşk ve sevgi dolu günler dilerim.