• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu yarışmamız başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de yarışmada görmek istiyoruz...

Okunası gerek romanlar

Tüfeği doğrultup bastı tetiğe. Bütün kurşunları boşalttı. Sepet paramparça olup dört yana yağdı. Çocuğu kaptığı ardına hiç bakmadan, koşarak dışarı çıktı. Kurşun sesleri, vadilerde hala yankılanıyordu. Atlar huzursuz huzursuz tepiniyorlardı yerlerinde. Üstlerine binmeye gelmezdi. Yamçısını giyindi, çocuğu göğsüne bağlamak için kaldırdı. O anda çocuğun gözlerini kocaman açmış, sanki her bir şeyi bilir gibi ona baktığını gördü.


- Dede silah mı attın? dedi gülerek.


- Evet kara oğlum, silah attım.


- Neye attın dede? Kurt mu geldi?


- He, hee, sus artık, gene gelirler bak.


O anda aklına geldi, yanmış et kokusuna bütün dağın kurtları gelirdi az sonra ve sabaha sepet bile kalmazdı ortada. Kızının ölüsünü kurda kuşa mı verecekti? Çocuğu bir yere bırakmayı gözü kesmedi, onu sırtına bağladı. Kazacak kuru bir yer ve bir alet arandı. Yoktu. Sonra aklına kar geldi. Kurtlar bulmadan en azından yarına kadar karın altında kalırdı belki. Elleriyle karı eşelemeye başladı.Gömdü, üzerini karla, bulabildiği taş ve çalılarla örttü. Bir süre sonra kan ter içinde atların yanına döndü.


Donmaya yüz tutmuş karın üstünde yürümeye başladığında köyün ışıkları gözüküyordu. Solgun kara lambaların ışıklarında evler çakal folları kadar küçüktü. Tükürsen kapanacak kadar küçük.


Durmadan yıldız kayıyordu gökte. Artlarında hemen kapanan uçuk bir ışık çizgisi bırakıp dağların ardına, ormanlara düşüyordu.


- Neden hiç yıldız görmedik? Bunca düşüyor da...


- Ne dedin dede?


Göğsünden, postun içinden bir kuzu yavrusu gibi başını çıkarmıştı. O an çocuğun adının ne olduğunu düşündü. Bir adı vardı her hal. Nüfusa daha yazdırılmadığından emindi, ama bir adı olmalıydı.


Hatırlamamak hoşuna gitti. Ona adı kendi takacaktı. Sorsa, kendi adını bilirdi çocuk, ama sormayacaktı.


- Sana bir ad takayım mı?


- Benim bir adım var ama, dedi çocuk.


- Olsun benim takacak olduğum daha güzel. Hem benimle kalacağına, üzüm, şeker ben alacağıma göre adını da ben vermeliyim, değil mi?


- Çok üzüm, şeker alacan mı? Ne olacak adım?


Sıcak yaz gecelerini, durmadan yıldız açan, ışık içindeki yaz göklerini özlüyordu.


- Gökçe ... Beğendin mi?


- Eski adım daha iyiydi.
 
Düzlük geride kalmıştı. Dönüp baktı.


- Ödeştik keşiş, dedi.


Keşiş gözünün önündeydi.


Keşisin Düz'ü alevler sarmıştı.


Kalabalığın en önündeki yaşlı kadınla elinde uzun bir tırpan olan bir genç keşişe düşmanca bakıyordu. Keşiş Latince bir şeyler söylüyordu o anda bile.


Eski Ahitten, Tevrat’taki on emirden birini okuyordu Keşiş: Asla öldürme, diyordu. Öldürdüğün çok yakının olabilir....





Ağlıyordu. Keşiş de, o da...


İki Yusuf ağlıyordu.
 
Geri
Top